'Ölçüyü Kaçıran Teraziyi Bozar'

Ölçüyü Kaçıran Teraziyi Bozar.

“DEVA Partisi olarak bu gelişmeyi diplomasi açısından ‘doğru’ bir hamle olarak değerlendiriyoruz. Maalesef dış politikamız uzun yıllardır diplomatik anlayıştan uzak, iç siyasete mesaj gönderme gayreti olan sevgi ve nefret ilişkisi ile yönetiliyor. Pek çok U dönüşe hep birlikte tanık oluyoruz. Kardeşim Esat’tan, katil Esat’a geçiş söylemi bu ölçünün kaçırıldığının net ifadesidir.

Dış politikada; küslük, inatlaşma, nefretleşme, dargınlık olmaz. Dış politika, hassas dengeler üzerine kuruludur. Ölçüyü kaçıran teraziyi bozar. Maalesef bundan dokuz sene önce bu ölçü kaçırılmıştır. Bu süre zarfında Mısır, Yunanistan’la yakınlaştı ve aralarında Doğu Akdeniz’i kullanmakla ilgili önemli anlaşmalar yapıldı. Mavi vatanda yaşadığımız zorlukları hatırlayın, bütün bunlar bir inatlaşmanın neticesiydi.

Bununla ilgili peygamberimizin şu meşhur hadisini hatırlatmakta fayda var. “Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü nefret et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun olabilir."

Bundan sonraki süreçte umarım bu “U dönüşlerinden” ders çıkartılır. Daha makul bir dil kullanılarak dış politika yapılır. Bu, hem milletimizin çıkarı için hem de hakkını savunduğumuz dünyadaki diğer mazlum milletler için çok önemlidir. Diyalog yollarını kapattığınız zaman haksızlığa uğramış milletlere yardım etmiyorsunuz, bilakis eğer bir yardımınız olacaksa da onun önünü kesiyorsunuz.

Sisi mi Diyeceğiz Binali Yıldırım mı?

Biz DEVA Partisi olarak dış politikanın iç politika malzemesi yapılmasına da karşıyız. İstanbul seçimleri sırasında Sayın Erdoğan halka hitaben “Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz” sözü hala hafızalarda, bu sözle dış politikanın nasıl seçimlere alet edildiğine şahit olduk. Biz bu gidişata bir dur deyip, dış politikada işleri rayına oturtacağız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Partimizin genel başkanı Sayın Ali BABACAN’nın bu konudaki bilgisi, daha önce yaptığı Dışişleri Bakanlığı tecrübesiyle sabittir.”

Taksim terör saldırısından sonra Suriye’nin kuzeyine yapılan Pençe-Kilit harekâtıyla ilgili sorulara cevap veren Sayın Esen bu konuda ezberleri bozan açıklamalar yaptı.

Dil Kılıçtan Keskindir.

“Öncelikle kahraman ordumuza bu harekâtında başarılar diliyorum. Milletçe kalbimiz Mehmetçiğimizle beraber atmaktadır. Mücadelenin ortasında onların moral ve motivasyonunu yükseltmek yurttaş olarak hepimizin temel vazifesidir.

Yaklaşık kırk sene devam eden bu terör belasından ülkemizi kurtarmak öncelikli görevlerimiz arasındadır. Bunun için bir taraftan terörle mücadele ederken, diğer yandan terörün beslendiği kaynakları kurutmak ve üzerinde propaganda yaptığı zemini iyi tahlil edip varlık nedenini ortadan kaldırmak gerekir.

Diğer taraftan diyalog ve müzakerelerle yol almaya çalışmalıyız. Bazen diyalogla atılan bir adım yüzlerce bombardımandan daha etkili olabilir. Dış politikada dil kılıçtan keskindir. Dilimizi muhatabımıza göre ayarlayıp gerekli diyaloğu sağlarsak çok daha başarılı sonuçlar alacağımızdan kuşkum yoktur.

Seçilmişleri Atanmışlara Yedirmeyiz.

Fakat ortada dolaşan iddialara, İçişleri Bakanın tatmin edici cevap vermesi gerekir. Aksi takdirde bu iddialar ortada dolaşarak İçişleri Bakanlığının güvenilirliğinin zedelenmesine sebebiyet verir. Bu iddiaları boşa çıkarmakla ilgili kişi İçişleri Bakanıdır. Devletin görevlileri onun emri altındadır. İddialar karşısında seçilmiş milletvekillerine hakaret ederek bir yere varılmaz. DEVA Partisi olarak seçilmişleri, atanmışlara yedirmeyiz.”

Bu harekâtın iç siyasete malzeme yapılması aziz Türk Ordusunun şehitlerine saygısızlıktır. Çünkü şehitlerimiz A partisi B partisi için değil, bu vatan için canlarını vermiştir.

Kadına yönelik şiddet konusuna değinen Sayın Esen şiddet sorununa farklı bir perspektiften baktığını söyleyerek bu konuda da ezberleri bozdu.

Şiddetin Her Türlüsüne Karşıyız.

“Şiddet toplumsal ve kültürel bir sorundur. Çocuğa, kadına, erkeğe veya herhangi bir canlıya uygulanması kabul edilemez. Bu kısırdöngüden, bu şiddet sarmalından ülkemizi kurtarmalıyız.

Öncelikle zihniyetin değiştirilmesi gerekmektedir. Bunu toplum olarak kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, devletiyle hep birlikte el ele omuz omuza yapabiliriz. Toplumun bütün dinamiklerini şiddeti engellemek için uyarmalı ve harekete geçirmeli, var olan yasaların etkin kullanılmasını sağlamalıyız.

Bu şiddetin temel kaynağı olan ahlakı kadın bedenine indirgeyen anlayışla mücadele etmeliyiz. Ahlakın kadın bedeni üzerinden tanımlanmasının önüne geçmeliyiz. Temel etik ve ahlaki değerlerin eğitim sistemine entegrasyonunu sağlayacak formüller üzerinde çalışıyoruz. Bir tek kadının bile şiddete kurban gitmesine razı olamayız.

Şiddetin Olduğu Yerde Herkes Potansiyel Kurbandır.

Sadece kadınları değil, erkeği de bu vahşet sarmalından kurtarmalıyız. Çünkü şiddetin olduğu yerde herkes potansiyel kurbandır. Yakın zamanda Konya’da bir barınak çalışanı kendisine emanet edilen bir köpeği, kafasına kürekle vurmak suretiyle öldürdü. Konuya sadece “köpeğe uygulanan şiddet” diye bakılırsa, bu bakış açısı bizi kaynağa götürmez faile götürür. Hâlbuki suçun önlenmesi suçludan ziyade suçun kendisine yöneliktir. Eğer ortamda şiddet uygulamaya müsait bir sosyoloji varsa, bunun objesi de kaçınılmaz olarak bulunacaktır. Bu obje bazen kadın, bazen çocuk, bazen de sokakta yaşayan bir can olur. Onun için şiddete topyekûn karşı çıkmamız gerekir. Meselenin obje, fail meselesi olmadığını bilmeli ve esas mücadele edilmesi gerekenin şiddetin kendisi olduğunu fark etmeliyiz.

Onun için şiddeti sadece kadına yapılanla sınırlı tutmuyoruz. Mücadelemiz çocuğa yapılan, erkeğe yapılan ya da hayvana yapılan şiddet ve onu ortaya çıkaran zihniyetle olacaktır.

Şiddet şiddettir!”